Bu sabah, İspanya’nın en popüler gazetelerinden El Pais’teki bir yazı üzerine düşünerek başladı. Kendi kültürlerinden uzak egzotik kültürler, son 30-40 yıldır İspanyolların ilgi alanında. Gezdikleri ülkelerden, okudukları kitaplara hatta kendi yazdıkları eserlere kadar bu yansımasını buluyor. 1990’larda yazılan, Kapalı Çarşı’daki bir halı satıcısıyla, İspanyol bir kadının aşk hikayesini anlatan, La Passion Turca [Türk Tutkusu] da bunlardan biriydi. Çok satan kitaplar arasında yerini almış, filmi yapılmıştı. Bir tesadüf eseri, kitabın yazarı Antonio Gala, romanın tanıtımını İstanbul’da yapmak üzere İspanyol gazetecilerle birlikte gelirken ben de aynı uçakta onlardan birkaç sıra arkada oturuyordum. Seyahat süresince herkesin elinde bu kitaplarla oturan görüntüsü hala aklımda. O genç ve idealist halimle bu kitaptaki klişelere içerleyişim de. Bu kitap sonrası İspanyollar, İstanbul’a ve Türkiye’ye büyük ilgi duymuş, o dönemde turizmde de etkisini göstermiş, egzotik hikayelerin peşinde buralara gelen çok kişi olmuştu. O zamanlarda turizmde çalışırken, hayallerindeki orientalizmden uzak ama yine de anlamadıkları bir gizem yaratan bir genç kız olarak karşılarına çıkmış olmamın yarattığı etkiyi şimdi daha iyi sezebiliyorum. Sokaklarda develer, peçeli kadınlar görmeyi bekleyerek gelenlerin haliyle eğlenir, dünyayı nasıl böyle algıladıklarına, ön yargılarına şaşardım. Şimdi bakınca tüm bu algı kalıplarının nasıl oluşmuş olduğunu da sezebiliyorum.

Gazete haberine gelecek olursak şöyle başlıyor: “Hipster modası eski ve antik olanı yeniden gündeme getirir. Bu tren eski ve antika. Hani o karada uçaklarla yarışan yüksek hızlı olanlardan değil, bir köşede unutulmuş hatların, o upuzun menzilinde kare yüzlü lokomotifleriyle, inanılmaz bir yavaşlıkla ilerleyen trenlerden. […] Diğer yandan daha maddi bir deneyim sunuyor […] Doğu Ekspresi, başkent Ankara’dan […] Kars’a uzanan mütevazı bir hatta giden bu özellikte bir tren. 1300 kilometre boyunca İç ve Doğu Anadolu’yu kıvrıla kıvrıla aşan 26 saatlik bir yolculuk. Bu hat geçen yüzyılda yapılmış, 70’lerde modernize edilmiş. Şimdi ise Facebook, Youtube ve hepsinden de çok Instagram üzerinden bir ilgi patlaması yaşıyor. O kadar ki bilet bulmak imkansız. 14 yıldır bu işi yapan kondüktör Necati Bey, böyle bir şeyle hiç karşılaşmamış: ‘Eskiden neredeyse bomboş giden 4 vagonumuz vardı sadece. Şimdi her gün tamamen dolu 12 vagonla gidiyoruz.”

Andrés Morenza’nın bu yazısı böyle başlıyor ve İspanyol okuru meraklandıran, seyahate çıkmaya davet eden satırlarla devam ediyor. Trenden görünen manzaralardan, trenin içindeki insan manzaralarına, hazırlanan kahvaltılıklardan, gece yarısı eğlencelerine kadar detayla anlatıyor. Orhan Pamuk ve Kars satırlar arasında karşımıza çıkıyor. Yolculuğun sonunda gezilebilecek Ani ve buz tutmuş Çıldır Gölü ile sona eriyor yazı.
Yazıyı okuyunca, son birkaç yıldır İspanyol turizminin Türkiye’ye kapalı kapılarının aralandığını anladım. Gerçeğin değil, hayallerindeki Orientalizm’in peşinde, yola koyulacak ruhları düşündüm. Aslında seyahat de, film izlemek, roman okumak gibi değil mi? Daha fiziksel olarak deneyimlenen bir coğrafya ve zamanda, hayalindeki imgenin peşinden gitmek.

Link for the cited article/ Gazete haberi linki https://elpais.com/internacional/2018/04/01/mundo_global/1522603677_044505.html#comentarios
Trenin fotoğrafı şu linkten alınmıştır: https://www.ntv.com.tr/galeri/seyahat/dogu-ekspresi-kars-turizmine-canlilik-getirdi,2cmnbWJSxk6JtI0x-1xqHA