DOĞU’NUN MERKEZİNE SEYAHAT 1850-1950

Pierre de Gigord Koleksiyonu’ndan İstanbul’da Gezginlerin 100 Yılı

 

1990’ların başıydı İstanbul’a seyahat eden “turistlere” bu şehri tanıtmaya başlamam. Bana en şaşırtıcı gelen insanların buraya kafasındaki “şehirle” gelmesiydi. Bir yere gitmek değil, kafasında oluşturduğu/oluşturulan imgeye gitmekti onlar için yolculuk.

O imge gerçekle örtüşmediğinde, algılarının var gücüyle geçmiş seyyahların kurguladığı o hayale tutunmaya çalışmaları, gördükleri değil de bildiklerinden emin olduklarını aramaları hala aklımda. Havaalanında karşılarında modern, kendi dillerini konuşan, neşeli bir genç kız bulmak o imgedeki Doğu’ya uymuyordu elbette!

Doğu’nun Merkezine Seyahat sergisi, “o imgeye seyahat etmeye” istekli “turistlerin” algısındaki prototiplerin nasıl kurulmuş olduğunu gözümüzün önüne seriyor. Reklam afişlerinde, resimlerde belki o zaman bile olmayan bir Doğu hayalinin sunulduğunu görüyoruz.

+20150626_102905

***

Serginin koridorlarında buradan geçmiş yazarlardan alıntılar yer alıyor:

“Ne garip bir kent Konstantinopolis! İhtişam ve sefalet, gözyaşları ve sevinç; başka yerlerdekinden çok daha fazla keyfî davranış, ama aynı zamanda da daha fazla özgürlük var burada”

Fransız yazar Gérard de Nerval (1808-1855) böyle diyor yayıncısına yazdığı mektupta. “Kendisini demiryolunun düz mantığına değil, yolcu arabalarının rastlantısallığına bırakmış kaprisli bir seyyah olarak tanımlar. Rastlantı, Nerval’e göre yaratıcılığın ve mucizenin kapılarını açmaktadır. Kuralların kör edici arenasında hayatta kalma mücadelesi vermektense, rastlantının beşiğinde bir çocuk kadar saf rüyalar görmek onun öncelikli tercihidir.”

***

Orient Express hiç kuşkusuz adıyla, afişleriyle Batılıların imgelerindeki İstanbul olgusunu oluşturan öğelerden biri. Sergide filmin fragmanı sesli olarak dönüyor. Afişler ve diğer görsel içerikle birlikte yolculukla ilgili bilgiler de küçük küçük yer alıyor.
1883’de hafta da iki kez başlamış seferler. 1891’de tren Orient Express adını almış. Başlangıçta Tuna Nehri gemiyle geçiliyor, oradan buharlı bir gemiyle İstanbul’a varılabiliyormuş. Trenin ilk molasız yolculuğu 1889’da yapılmış 67 saat sürmüş. 1977 yılına kadar seferlere devam eden tren, yol üzerindeki ülkelerin mutfağını ve müziklerini de müşterilerine sunuyormuş.

Şirket 1895’de Pera Palas’ı almış. Pera Palas Hotel ile ilgili bilgi ve görsellerin yer aldığı sergide Pera Palasın mütareke döneminde işgal kuvvetlerinin karargahı gibi kullanıldığı bilgisi de bulunuyor: “Mütareke dönemi boyunca bu salonlar adeta işgal kuvvetlerinin karargahına dönüşmüş, Osmanlı Devletinin geleceğine ilişkin pek çok karar bu salonların gizemli ortamında alınmıştı.”
1995’lerde Japonya’dan gelen Pera Palas turist gruplarıyla tur yapmıştım. Özel olarak o oteli seçen, otelin o dönemdeki eskiliğine rağmen severek kalan o insanların hayalleri bana da geçmişti. O güzel cafesinde çay içmek, piyano sesi ve onlarca detay insanın hayalinde durduğu yere göre Doğu ya da Batı imgesinde ne çok şey uyandırıyor.

Sergide sırasıyla Batı’dan gemi ve uçak yolculuklarıyla ilgili görseller de yer alıyor. Doğu’nun Merkezine Seyahat 1850-1950: Pierre de Gigord Koleksiyonu’ndan İstanbul’da Gezginlerin 100 Yılı sergisi, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde 17 Ekim’e kadar ücretsiz olarak gezilebilir.

 

This slideshow requires JavaScript.

 

Journey to the Center of the East 1850-1950/ 100 Years of Travelers in İstanbul from Pierre de Gigord Collection

“The exhibition tells the tale of İstanbul-centered travels of curious Westerners, who ventured out to the East from the 18th century onwards to quench their thirst for knowledge and discovery in their respective areas of interest.

Based on the changing profile of travelers of the East in time, it is possible to build a broad spectrum of people extending from missionaries, scientists, and merchants to politicians, adventurers, and artists. A crowded group of professionals including geographers, archaeologists, linguists, architects, botanist, and men of the cloth, traveled across Eastern geography from late 18th until mid-19th century.

After the Crimean War, the expedition-oriented, research language maintained until the 1850s was replaced by a travel-group language that devoured the Eastern culture. By then, the object of travel was no longer the information-gathering and interpreting travelers that scientific institutions sent to the East, but a type of tourist that rapidly pillaged this mysterious geography over images their predecessors created.

Based on materials selected from the vast collection of Pierre de Gigord, one of the leading collectors of Ottoman-era photographs and ephemera in the world, “Journey to the Center of the East 1850-1950” sheds light upon early years of mass tourism that replaced individual journeys of discovery, and the transformation of travel culture.”