JAPON ROMAN KAHRAMANLARI DOSYASI

Japon-Roman Kahramanları

Japon Roman Kahramanları… (Roman Kahramanları Dergisi Ocak 2015 , 21. Sayı)
Tsuyoshi Sugiyama’nın makalesi çok etkiledi beni. Bir Edo Dönemi eserini anlatıyor. 1814-42 yılları arasında yazılmış. Sugiyama makalesine Japon inanış sisteminden, Edo Dönemi manzaralarından, yazarın kurgusuna, bu eski eserin modern iş dünyasında yansımasına kadar pek çok öğeyi koymuş. Okumak öğrenmek gerek
Sofya Kurban’ın yazısında sessizlik olarak aktarılan şey son zamanlarda okuduğum Japon kültüründe “ma間” kavramıyla ilgili bir yazıyı tamamladı sanki.
Banu Doğan’ın yazısı kendini arayanlara Murakami’yi nereden okumaya başlamaları gerektiğine işaret ediyor.
Volkan Erdemir’in yazısında ise egonun terbiyesine Akutagawa’nın bakışı yansıyor.
Arzu Yücel’in ele aldığı Kirino Natsuo’nun Japonya Gerilim Ödülü alan Çıkış adlı eseri edebiyatın farklı bir alanının da Türkçe’ye girdiğine işaret ediyor.
Özlem Temel Köksoy, Tsuyoshi Sugiyama tarafından Türkçeye kazandırılan (Lacivert 2010) Takase-bune’yi hekim gözüyle ele alıyor.
Sabri Gürses’in yazısı çok farklı bir bakış açısından Tezuka’nın Raskolnikov mangasını inceliyor. Edebiyata bu bakış açısında bir çevirmenin gözü de var kuşkusuz.
Esin Esen, Jun’ichirō Tanizaki’nin ünlü romanı Sasame Yuki’de Taeko karakteri üzerinden dönem kadınını inceliyor.
Başak Koca Özer go oyunu ve Kawabata’yı ele almış.
Farklı branşlardan yazarların varlığı çok sesli bir dosya olmasını sağlamış. Başta dosyanın editörü Volkan Erdemir olmak üzere herkesin eline sağlık.

Roman Kahramanları Dosyası, Editörden- Volkan Erdemir
Depremlerin sarstığı, tayfunların adeta savurup attığı, büyük dalgaların vurduğu, dünya tarihinde atom bombası faciasını yaşayan tek ülke Japonya’da yaşama sanatı; efendisi öldüğünde, savaşta yenilince, suçlama karşısında kendini aklayamadığında karnını deşerek içini dışarı dökerken duyduğu acıya katlanan ve bu acıyı dindirmek için en yakın dostunun büyük bir gururla kafasını uçurmasını isteyen samuray ruhu; cepheden dönünce üzerine kanlar bulaşmış zırhını bir kenara bırakıp ayı seyrederek, sessizlik içinde haiku yazan komutanlar; bunlar kurmaca değil, tarih içinde Japon
yaşamından kesitler. Günümüzde, Kyoto Üniversitesi’nde Shiroari Anıtı önünde deneyler sırasında kullandıkları beyaz karıncalara şükran duygularını ifade etmek için düzenlenen Budist ayine katılan akademisyenlerin ince ruhunu gözlerimle gördüm.
Peki, yaşamayı sanat haline getiren Japonların edebiyatı? Bir bambunun içinden pırıl pırıl parlayarak çıkan bir kızcağız görkemli bir prensese dönüşür ve İmparatorun evlilik teklifini reddederek, kendisini büyüten iki yaşlı insanı arkasında bırakarak aya döner; bu öykünün dünyanın ilk bilim kurgu eseri olduğu iddia edilir. 11. Yüzyılda kadın yazar Murasaki Shikibu tarafından kaleme alınan zendost Prens Genji’nin hikâyeleri günümüzde halen ilgiyle okunmaktadır.
1968 yılında Japon ruhunu çok iyi anlattığı için Nobel Edebiyat Ödülü alan Kawabata Yasunari; 1994 yılında Japonya’yı sosyal ve siyasi açıdan eleştiren romanları ile aynı ödülü alan Oe Kenzaburo; son birkaç yıldır ise bir dünya yazarı olarak kabul edilen Japon yazar Murakami Haruki’nin bu ödüle ısrarla her yıl aday gösterilmesi… Bu üç farklı yazar, Japon toplumunun çeşitli katmanlarına işaret ederken, eserleri Japonları farklı açılardan da değerlendirme imkanı da tanır.
Bir yanda beş-yedi-beş hece ölçüsüyle yazılan dünyanın en kısa şiiri haikuya dünyaları sığdırırken, diğer yanda binlerce sayfadan oluşan Genji Öyküleri. 1970 yılında İmparatorun hak ettiğine inandığı saygının yeniden gösterilmesi adına karnını deşerek yaşamına son veren Mishima Yukio…
Ürküntü veren bir diyar mıdır Japonya, yoksa incelikler ülkesi mi? Japonya uzak ve anlaşılmaz mıdır; yakın ve bildik mi? Bu dosyada, bilinmezliklerle dolu bu sıradışı ülke ve toplumunun giz dökümü, Japon edebiyatında yer alan roman kahramanları üzerinden tartışılmıştır.