Türk Japon Vakfında 13-14 Haziran 2015 tarihlerinde Japonca Öğretmenleri Toplantısının on dördüncüsü düzenlendi. Bu toplantıyla birlikte çok güzel bir oluşumun ortaya çıktığını, artık daha görünür, daha etkin ve kalıcı çalışmaların yapılabileceğini görüyorum. Yapılan sunumlar mevcut Japonca çalışmalarına yeni açılar getirirken, algıyı, doğal Japoncayı, Japonca öğrencilerinin iş olanaklarını, Japonca öğretimindeki mevcut sorunları ele alarak çok önemli yaklaşımlar sundu.
Toplantıda yabancı konukların yanı sıra, Türkiye’den 60’ın üzerinde Japon ve Türk, Japonca öğretmeni katıldı. Üniversiteler başta olmak üzere, liseler ve Japonca kurslarının da aralarında bulunduğu 30’a yakın kurum temsil edildi. Bu açıdan bugüne kadar yapılan toplantıların en kapsamlısı ve kapsayıcısı olduğunu söylenebilir. Bu da alanda olan yeni yapılanmanın etkisine işaret ediyor.
Aşağıda toplantıda yer alan sunumlardan kısaca bahsedeceğim.
13 HAZİRAN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Toplantı Prof. Dr. Cafer Tayyar Sadıklar, Japonya Ankara Büyükelçiliğinden Sawako Kanai ve Türkiye’nin ilk Japon Dili ve Edebiyatı Profesörü Prof. Dr. Ayşe Nur Tekmen’in sunumlarıyla açıldı. Her üç konuşmanın da ortak noktası Türkiye’deki Japonya ile ilgili çalışmaların kazandığı ivme ve bu toplantının bunu gösterdiği mesajıydı.
Tekmen’in, Türkiye’de Japonca eğitiminin çocukluktan, gençliğe geçmekte olduğunu söylemesi ise en akılda kalan şeylerden biriydi. Gerçekten bir dönemin değişmesine, bir değişime tanıklık ettiğimizi düşündürttü.
TAKIURA MASATO’NUN KONUŞMASI/ 滝浦真人:Konuk konuşmacı olarak Japonya’dan Takiura Masato Hoca (Hōsō Üniversitesi) katıldı. Konuşması son derece ilginçti. Burada konuşmasının beni etkileyen bölümünü aktarmaya çalışacağım: Klasik yaklaşımların ötesine geçerek, Japonca dediğimiz, öğrettiğimiz şeyin aslında 100 yıllık bir geçmişi olduğunu, hyōjungo adı verilen standart Japon dilinin oluşturulup eğitim aracılığıyla yeni nesle aktarılmasıyla yerleştiğini vurguladı. Anlattığı şey özünde bizde de olmak üzere pek çok ülkede benzerlik gösteriyor. Japonya’da 1910 yılına kadar ortak bir dilin olmadığı ve sōrōbun denilen yazı dilinin Japonya’nın farklı yerlerindeki kişiler arasındaki ortak iletişim dili olduğunu belirtti. Bu konu Gülzemin Özrenk Aydın’ın (2010) Japonya ve Türkiye Dil Politikalarını ele aldığı tez çalışmasında detaylarıyla yer alıyor. Günümüzde kullanılan “ohayō gozaimasu” gibi selamlama biçiminin standart dilin eğitimde yer almasıyla birlikte Japoncaya girdiğini, daha öncesinde selamlamanın ünlem, adıyla hitap etme ve bir konu açarak yapıldığını (örn: Hey, Tarō, bugün soğuk değil mi?) söyledi. Bugün hala bu eski selamlama şeklinin nüvelerinin dilde bulunduğunu söyledi. Başlangıçta okul kitaplarında
yer alan yeni selamlama şeklinin sadece okul ortamında kullanıldığı, aile içinde tuhaf karşılandığı ancak ikinci nesilden sonra yerleşmeye başladığını anlattı. Tanizaki’nin Sasame Yuki eserinin bunun örnekleriyle dolu olduğunu da ben parantez içinde ekleyeyim.
Bunun dışında nanba-aruki (sol kol, sol ayak) şeklinde yürümenin özünü ve Batı etkisiyle birlikte Batılı askerlerin yürüme şekli olan sol kol, sağ ayak ya da tersinin Japonya’ya girişini aktardığı bölüm aslında kültürün, algının nasıl değiştiğini, geçmişle bağların yittiğini, eskiden var olanların niçin öyle olduğunun unutulduğunu ve pek çok şeyi düşündürttü. Dinlemekten keyif aldığım bir sunum oldu.
PANEL:
Panelde Türkiye’de Japonca eğitiminin mevcut durumu ve sorunları ele alındı. Panelistler Türk Telekom Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde Japonca öğreten Berna Dağlı Sürmen, Türk-Japon Kadınları Dostluk ve Kültür Derneğinden Yuriko Kanai, Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümünden Ikuko Murakami, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinden Tolga Özşen’di.
TRT NIHONGO
Panelin hemen ardından Ryoko Asano söz alarak Nisan 2015’den itibaren yayın hayatında geçmiş olan TRT Nihongo yayınlarından bahsetti.
DOSTLUK YEMEĞİ
Akşam katılımcıların bir kısmının yer aldığı akşam yemeğinde vakfın yakınlarındaki bir sushiciye gittik. Eğlenceli, kahkaha dolu bir akşamdı. Uzun zamandır görmediğim hocalarla görüşmek, yeni meslektaşlarımla tanışmak, sohbet etmek keyifliydi. Aniden çıkan bir yağmur ve soğuğu bizi sohbetlerimiz tamamlanmadan masadan kaldırmış oldu.
14 HAZİRAN
SUNUMLAR
Sunumlar iki ayrı salonda paralel olarak yapıldı. Şimdilik kendi dinleyebildiğim sunumları ekliyorum.
Esin ESEN: Ben sabahki ilk sunumlardan birini yaptım. Konuşmamda doğal Japoncanın öğretilmesi gerektiğini vurguladım. Japon dil politikalarına göre Japonca öğretimi Japonlara yönelik Kokugo (milli dil) ve yabancılara yönelik Nihongo olarak ikiye ayrılıyor. Kokugo
kitaplarında Japon dilinin en temel özelliği olan okuyucu-dinleyici sorumluluğu dilin bir parçası olarak yer alırken, bunun içinde öznenin genel olarak kullanılmadığı da görülüyor. Yabancılara Japonca öğretmeye yönelik kitaplarda ise Japoncada olmayan bir şekilde öznenin belirtik olduğunu görüyoruz. Sunumumda mevcut müfredatımız içinde buna nasıl çözüm getirebileceğimize dair görüşler ortaya koydum.
Gonca VAROĞLU: Sabah ilk sunumlardan bir diğeri vakfın ikinci salonda yapıldı. Doktora tezini de bu konuda sürdüren Varoğlu Japonca deyimlerinin öğretilmesini, bilişsel açıdan yola çıkarak aktardı.
Tolga ÖZŞEN: Konuşmasında öğrencilerinin deneyimlerinden yola çıkarak farklı kültürler arasındaki görünmez duvarın nasıl aşılacağından bahsetti. Özşen’in bilimsel çalışmalarını Japon kırsalında sürdürmüş olması, konuyu bizzat gözlemlemiş olması da konuyu ele alış şekline katkı sağladı. Keyifli bir konuşmaydı.
Taiki YOSHIMURA: –masu biçiminin Türkçe ve Japoncadaki farklılıklarının ele alındığı konuşma, diğer tüm konuşmaları destekleyen bir içeriğe sahipti. Japonca ve Türkçe arasında benzerliklerin farklılıkların eğitimde nasıl kullanılabileceğine de işaret etmesi önemliydi.
Nagehan AVDAN: Japonca işaret sözcüklerini bilişsel açıdan ele alan konuşması, Türk-Japon algısındaki benzer g
örünen ama farklı olan yerlere işaret etmesi açısından önemli bir bakış açısı getirdi.
Kenji KAWAMOTO: Japonca eğitimde kültürler arası anlayış üzerinde duran bu çalışma tüm
diğer çalışmalarla bütünlük içinde, kültür ve algıyı ele alıyordu.
Ayşe Nur TEKMEN: Çok ilginç bir konuşmaydı. Algı-biliş üzerinden Japonca yeni bir açıdan bakarak, mevcut çalışmaların eksikliğini tek taraflı Batı dilleri odağında oluşturulmuş olduğunu da ortaya koyan bir sunumdu. Bir anlamda “kral çıplak” dedi. Batı bakış açısından bağımsız Türkçe ve Japonca gibi algısal olarak da farklı diller üzerinden yapılan çalışmaların ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha hissettim.
Levent TOKSÖZ: Japoncaya yabancı dilden girmiş sözcükler ve yarattığı intibaa üzerine 120 kişiyle yaptığı istatistik çalışmasını aktaran bir konuşma yaptı.
Tomoyuki ISHIYAMA: Japonca öğrenen Türk öğrencilerin sesli hecelerin sessizleştirilmesi algısı üzerinde duran çalışma çok ilginçti. Sesin dijital olarak analiziyle öğrencinin ne yaptığının, nasıl telaffuz ettiğinin tespit edilmesi, aldığım linguistic dersinin biraz geçmişte kaldığını hissettirdi.
Aydın ÖZBEK: Türkçe ve Japonca’da bulunan morfolojik olarak edilgen ancak anlamsal olarak edilgenlik bildirmeyen ifadeler karşılaştırılarak incelendi. Dili sadece dilbilgisi üzerinden değil, algı ve anlam yönünden de inceleyip, dil öğrenenlere bu noktaları da öğretmenin modern dil eğitiminde kaçınılmaz bir gerçek olduğu bu örnekler üzerinden belirtildi.
WORKSHOP: Salondaki oturma düzeninin değiştirilerek katılımcıların gruplar halinde oturduğu workshopu konuk konuşmacı Takiura Masato hoca yaptı.
BİTERKEN: Dolu dolu iki günün sonunda Türkiye’deki Japonca eğitiminin geleceği biraz daha şekillendi. Bu çalışma bizlere, güzel bir oluşumun artık kurulmakta olduğu, daha bilimsel, görünür, evrensel çalışmaların yapılacağını, Türkiye’den Japonca eğitimcilerin de dünyada Japonya eğitimine farklı açılar getirip, katkı sağlayacaklarını da göstermiş oldu.