BİR TAŞIM KEYİF
Bahar geldi… hatta yaz kendisini hissettiriyor. Aya Sofya’nın önündeki lalelerden halıya göz attık ardından Topkapı’da çay ve sohbet molası… Başımızın üzerinden leylekler geçip gitti… Sergiye yöneldik. Topkapı Sarayı her zamanki gibi kalabalık. Okul gezileri de eklenmiş. İçeri girip de serginin olduğu bölüme yürümeye başladığımızda kalabalık silindi. Sarayın taşlarına bakmayı seviyorum. Geçmişte kim bilir hangi binada kullanılmış mermer parçaları yer döşemelerinde, duvarlarda…
Sergide fotoğraf çekilemiyor. Benim gözlerimden anlatacağım. İlk adımda insanı kocaman bir Çin porselen kasesi karşılıyor. Birbirimize soruyoruz bu kadar büyük fincanlar mı kullanıyorlarmış? Gravürler öyle olduğunu gösteriyor… Asıl yapılış amacı kahve içmek olmayan bu fincanların İpek Yolunu aşıp gelerek kahveyle buluşması, birbirine geçişen kültürlerin yansıması gibi. Sırf bu algıdan bile bir roman çıkar.
Habeşistanlı bir çobanın keçileri delirttiğini görüp keşfettiği bu bitki nasıl olmuş da bu kadar sevilmiş? Osmanlı kültüründe sarayda ya da duvardaki yazılarda vurgulandığı gibi “fakir” halk arasındaki yeri neymiş? Kahve nasıl kavrulur, nasıl çekilir, nasıl sunulurmuş?
Minyatürler, gravürler ve Avrupalı ressamların resimlerinde kahve duvarlar boyunca sürüyor. İstanbul gravürleri denince en çok aşina olduklarımın, Melling’in “Voyage pittoresque de Constantinople et des rives du Bosphore” eserinden olduğunu öğreniyorum. Kahvehane kültürünü de bu gravürlerden birinde görüyoruz. Bu isimle görsellerde aratırsanız çok ilginç pek çok gravürüne ulaşabilirsiniz. Levni’nin kıyafetler adlı eserinde saray hizmetçisinin taşıdığı kahveyi görüyoruz. Benim çok sevdiğim kahve içen kadın resmi anonim olarak geçiyor. Thomas Allom’un eserleri de sergide yer alıyor. Hoca Ali Rıza Beyle (1858-1930) bu sergide tanıştım. Bir oda dolusu karakalem çalışma.
Her bir ayrıntıyı tek tek inceleyerek keyifle gezdik. İnsanda pek çok soru doğuyor. Kahve Türk kültürüne girmeden önce ne içiliyordu? Çay gerçekten söyledikleri gibi geçen yüzyılda mı kültürümüze girdi? Avrupa’da nasıl oldu da kahve kültürü daha farklı gelişti?
Sergide benim için en çok merak uyandıransa Kayseri Zamantı Irmağı kıyısında 18.-20. yüzyıllarda mezar taşları üzerine oyulmuş kahve kültürünü de yansıtan kabartmalar oldu. Açıklamada Türkmenlerin mezarları olduğu yazıyordu. Orada sergilenen lahtin üzerindeki kabar
tmalar 1000-1500 yıl önce bu coğrafyada yapılan lahitleri andırıyordu. Bu konuda Aslı Sağıroğlu Arslan bilimsel araştırmalar yapıyormuş.
Sergide 685 eser sergileniyormuş. Küratör Ersu Pekin. Biliyorsunuz Türk Kahvesi Dünya Kültür Mirası listesinde. Buna yaraşır bir sergi olmuş.
Kültürün denizin gidip gelen dalgaları gibi topraklar arasında gidip gelerek etkileştiğine inanıyorum. Kahve sergisi gözümdeki bu imgeyi biraz daha canlandırdı. Düşünsenize fincanı Çinden, kahvesi Yemen’den :)) geliyor. Sonra sohbette, günlük yaşamda yerini buluyor.
Bir Taşım Keyif-Türk Kahvesinin 500 Yıllık Öyküsü Sergisi 21 Şubat-15 Haziran 2015 tarihleri arasında, Topkapı Sarayı Müzesi Has Ahırlar’da.
“A Moment of Pleasure, 500 Years of Turkish Coffee” exhibition at Topkapı Palace Museum / 21th February-15th June 2015
Türkçesi: http://www.trthaber.com/haber/kultur-sanat/turk-kahvesinin-500-yillik-oykusu-sergisi-168504.html
For English: http://www.trt.net.tr/english/culture-arts/2015/02/18/500-year-adventure-of-turkish-coffee-at-topkapı-palace-167509
BAVULLAR DOLUSU ZAMAN!
Zaman biriktirilebilir mi? Geçmişte çizilmiş bir resim, nasıl oluyor da insana zamanın akışında kendini algılatıyor! Kedilere, bahara bakıp yürüyordum. Bir kediden bir bahar dalına geçiş anında gözüme bir afiş ilişti. Afişte gördüğüm bavulu birkaç adım attıktan sonra algıladım. Döndüm, sergi o gün açılıyormuş. “Bavullardan Kataloglara: Boğaziçi Arşivleri’ne Doğru”. Baharı, kedileri bir kenara bıraktım, ‘Saatli Bina’nın loşluğuna daldım. Geçmişi dolaşmaya başladım. Boğaziçi Üniversitesinin 150 yıllık arşivleri…
Aşağıdaki videoda sergiyi detaylarıyla siz de dolaşabilirsiniz. Boğaziçi Üniversitesinin sayfasında ise serginin içeriğiyle ilgili bilgiler var. Daha da merak ederseniz kitabı da satışta.
ERTUĞRUL FIRKATEYNİ SERGİSİ
Bazı sergiler var. İnsana gördüklerinin ötesinde hissettirdikleriyle var olur. İstanbul Deniz Müzesindeki Ertuğrul sergisi de öyle bir sergi işte. 100 yıl okyanus altında duran geçmiş, bugüne geliyor. İnsan düşünmeden edemiyor, o seramik bugüne nasıl ulaştı. Peki o şişe kırılmadan nasıl kaldı. Geminin çivileri, kıyafet düğmeleri… Bir kazan. Hepsinin hafızası varmış ve onlara bakan kişi izin verse gözlerinin önüne serilecekmiş gibi. Hüzünlü, etkileyici mutlaka görülmesi gereken bir sergi.
Haber Türk’ün haberinden alıntılıyorum:” Bodrum Sualtı Arkeoloji Enstitüsü Başkanı olan Tufan Turanlı 2004’te batığın çıkarılmasını hedefleyen bir projeyle Japonya’ya gidene kadar… Ertuğrul’un ne halde olduğunu gösteren ilk fotoğrafları çeken Turanlı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, firkateynin çıkarılması için takip eden yıllarda büyük çaba harcadı. Yıllık 400 bin dolar maliyetli projede yarı Türk, yarı Japon 20 uzmandan oluşan bir ekip çalıştı. Sonunda bir hayal gerçek oldu. Ertuğrul Firkateyninin Japonya seyrinin 125’inci ve Türk-Japon diplomatik ilişkilerinin 90’ıncı yıldönümü etkinlikleri kapsamında; geçen perşembe İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı’nda mutlaka görülmesi gereken bir sergi açıldı. Sergide, Tufan Turanlı ve ekibi tarafından batıktan çıkarılan 535 parça ile gemiye ait çeşitli fotoğraf, tablo, maket ve dönemin Türk deniz subaylarının üniformaları bulunuyor.”
JAPON BİR MİNYATÜRCÜ-日本人のミニアチュール家
Yaşam güzel sürprizlerle dolu…Gördüğünüz resim bir minyatür.. Ressamı bir Japon: Rie Kudō, Türkiye’de minyatür sanatı üzerine çalışmalar yapıyor. Resmin konusu Man’yōshū’dan bir şiir. Man’yōshū (8.yy) en eski Japonca kaynak. Benim tezimin konusu da bu antolojideki kadın şairlerdi. Düşünün Türk sanatını en eski Japon şiiriyle birleştiren bir Japon ve en eski Japon şiirlerini araştıran bir Türk…
Resme baktığımda bir yolculuk daveti gibi… Hadi olur desem uzak çağlara gideceğim. Resimde Nukata no Ōkimi adında bir saray şairi yer alıyor. Betimlenen şey şairin Güz Tercihi konulu şiiri (1:16). Şiirin hikayesi şöyle, İmparator güz ve baharın karşılaştırılmasını istiyor. Nukata da bu şiiri okuyor. Şiirin sonuna kadar sanki baharı seçecekmiş gibi anlatırken son anda “hazan tepelerini seçiyor” Sevgili Rie Hanım resmi açıkladığında sanatçının algısını takip etmenin keyfini yaşadım. Resimde şair arkası bahara dönük önünde hazan yaprakları, bu duruş tercihini anlatıyor.
Resim, Klasik Türk Sanatları sergisinde yer aldı.
Ressamından dinlemek harikaydı!
ミニアチュールというトルコ伝統芸術と日本人の画家、工藤・理英。この作品は万葉集の額田王の歌 (1:16)のミニアチュールです。何年掛かけて、万葉の研究を続けてきたトルコ人の私と、トルコの芸実に万葉を描く日本人!
彼女はミニアチュールと万葉集をこう述べています:
「ミニアチュールは、オスマン時代のスルタンの肖像や、行われた祭典など、ある意味<カメラがなかった時代の写真>であるようにも思います。同じように、写真はもちろん当時の絵さえほとんど残っていない万葉時代の風景を、万葉集の歌をモチーフに一つ一つ描きたいです。」
JSTV-TÜRKİYE’DEN JAPONCA TELEVİZYON İZLEME
JAPON MİLLİ KÜTÜPHANESİ (NDL) KAYIT VE MAKALE İSTEME
運転免許証、保険証、パスポート、学生証、住民票の写し(3ヶ月以内に発行されたもの)、公的手帳及びそれに準ずるもので氏名、住所及び生年月日が記載されている書類 いずれも有効期限内のものに限ります)
京都府相楽郡精華町精華台8-1-3
国立国会図書館関西館 複写貸出係
JAPON ROMAN KAHRAMANLARI DOSYASI
Japon Roman Kahramanları… (Roman Kahramanları Dergisi Ocak 2015 , 21. Sayı)
Tsuyoshi Sugiyama’nın makalesi çok etkiledi beni. Bir Edo Dönemi eserini anlatıyor. 1814-42 yılları arasında yazılmış. Sugiyama makalesine Japon inanış sisteminden, Edo Dönemi manzaralarından, yazarın kurgusuna, bu eski eserin modern iş dünyasında yansımasına kadar pek çok öğeyi koymuş. Okumak öğrenmek gerek
Sofya Kurban’ın yazısında sessizlik olarak aktarılan şey son zamanlarda okuduğum Japon kültüründe “ma間” kavramıyla ilgili bir yazıyı tamamladı sanki.
Banu Doğan’ın yazısı kendini arayanlara Murakami’yi nereden okumaya başlamaları gerektiğine işaret ediyor.
Volkan Erdemir’in yazısında ise egonun terbiyesine Akutagawa’nın bakışı yansıyor.
Arzu Yücel’in ele aldığı Kirino Natsuo’nun Japonya Gerilim Ödülü alan Çıkış adlı eseri edebiyatın farklı bir alanının da Türkçe’ye girdiğine işaret ediyor.
Özlem Temel Köksoy, Tsuyoshi Sugiyama tarafından Türkçeye kazandırılan (Lacivert 2010) Takase-bune’yi hekim gözüyle ele alıyor.
Sabri Gürses’in yazısı çok farklı bir bakış açısından Tezuka’nın Raskolnikov mangasını inceliyor. Edebiyata bu bakış açısında bir çevirmenin gözü de var kuşkusuz.
Esin Esen, Jun’ichirō Tanizaki’nin ünlü romanı Sasame Yuki’de Taeko karakteri üzerinden dönem kadınını inceliyor.
Başak Koca Özer go oyunu ve Kawabata’yı ele almış.
Farklı branşlardan yazarların varlığı çok sesli bir dosya olmasını sağlamış. Başta dosyanın editörü Volkan Erdemir olmak üzere herkesin eline sağlık.
Roman Kahramanları Dosyası, Editörden- Volkan Erdemir
Depremlerin sarstığı, tayfunların adeta savurup attığı, büyük dalgaların vurduğu, dünya tarihinde atom bombası faciasını yaşayan tek ülke Japonya’da yaşama sanatı; efendisi öldüğünde, savaşta yenilince, suçlama karşısında kendini aklayamadığında karnını deşerek içini dışarı dökerken duyduğu acıya katlanan ve bu acıyı dindirmek için en yakın dostunun büyük bir gururla kafasını uçurmasını isteyen samuray ruhu; cepheden dönünce üzerine kanlar bulaşmış zırhını bir kenara bırakıp ayı seyrederek, sessizlik içinde haiku yazan komutanlar; bunlar kurmaca değil, tarih içinde Japon
yaşamından kesitler. Günümüzde, Kyoto Üniversitesi’nde Shiroari Anıtı önünde deneyler sırasında kullandıkları beyaz karıncalara şükran duygularını ifade etmek için düzenlenen Budist ayine katılan akademisyenlerin ince ruhunu gözlerimle gördüm.
Peki, yaşamayı sanat haline getiren Japonların edebiyatı? Bir bambunun içinden pırıl pırıl parlayarak çıkan bir kızcağız görkemli bir prensese dönüşür ve İmparatorun evlilik teklifini reddederek, kendisini büyüten iki yaşlı insanı arkasında bırakarak aya döner; bu öykünün dünyanın ilk bilim kurgu eseri olduğu iddia edilir. 11. Yüzyılda kadın yazar Murasaki Shikibu tarafından kaleme alınan zendost Prens Genji’nin hikâyeleri günümüzde halen ilgiyle okunmaktadır.
1968 yılında Japon ruhunu çok iyi anlattığı için Nobel Edebiyat Ödülü alan Kawabata Yasunari; 1994 yılında Japonya’yı sosyal ve siyasi açıdan eleştiren romanları ile aynı ödülü alan Oe Kenzaburo; son birkaç yıldır ise bir dünya yazarı olarak kabul edilen Japon yazar Murakami Haruki’nin bu ödüle ısrarla her yıl aday gösterilmesi… Bu üç farklı yazar, Japon toplumunun çeşitli katmanlarına işaret ederken, eserleri Japonları farklı açılardan da değerlendirme imkanı da tanır.
Bir yanda beş-yedi-beş hece ölçüsüyle yazılan dünyanın en kısa şiiri haikuya dünyaları sığdırırken, diğer yanda binlerce sayfadan oluşan Genji Öyküleri. 1970 yılında İmparatorun hak ettiğine inandığı saygının yeniden gösterilmesi adına karnını deşerek yaşamına son veren Mishima Yukio…
Ürküntü veren bir diyar mıdır Japonya, yoksa incelikler ülkesi mi? Japonya uzak ve anlaşılmaz mıdır; yakın ve bildik mi? Bu dosyada, bilinmezliklerle dolu bu sıradışı ülke ve toplumunun giz dökümü, Japon edebiyatında yer alan roman kahramanları üzerinden tartışılmıştır.
BİR İNTERRAİL SEYYAHININ ANILARINDAN -PARİS
Sandıktan çıkanlar:) Yirmi yıl öncesinden diapozitif fotoğraflar… Bir İnterrail Seyyahının Anılarından, dizisinin ilk yazısı…
Photos and essay by Esin ESEN ©1994
For full text/ yazının linki: https://drive.google.com/file/d/0B1RtkxIgkQj1X1V1WWc0THRYdUE/edit?pli=1
A Memoir of an Interrail Traveler 1 / インターレイルパスの旅人の日記より 1
BİR İNTERRAİL SEYYAHININ ANILARINDAN- DANİMARKA
Sandıktan çıkarmaya devam:) Yirmi yıl öncesinden diapozitif fotoğraflar… Bir İnterrail Seyyahının Anılarından, dizisinin ikinci yazısı…
Photos and essay by Esin ESEN ©1994
https://drive.google.com/file/d/0B1RtkxIgkQj1Tk5kTExEYlZsVjQ/edit?pli=1
A Memoir of an Interrail Traveler 2 / インターレイルパスの旅人の日記より 2